Vergi Ziyaına Ve Yürütmenin Durdurulmasına İlişkin Almış Olduğumuz Kararlar
- Av. Ahmet Yılmaz Yüksel
- 23 Mar 2022
- 3 dakikada okunur
YÜRÜTMENİN DURDURULMASINI
İSTEYEN (DAVACI) : XXXXXXXX LİMİTED ŞİRKETİ
VEKİLİ : AV. AHMET YÜKSEL
KARŞI TARAF (DAVALI) : XXXXXXXX
İSTEMİN ÖZETİ : Davacı şirketin "özel esaslara tabi mükellefler listesine alınmasına" ilişkin işlemin; hukuka aykırı olduğu, kod uygulamasının Anayasal veya yasal bir dayanağının bulunmadığı, hiçbir araştırma ve inceleme yapılmadan özel esaslara alındığı, özel esaslar nedeniyle ticari hayatlarının olumsuz etkilendiği ve telafisi mümkün olmayan zararlarla karşı karşıya kalmalarına sebep olduğu iddialarıyla iptali ve öncelikle yürütmesinin durdurulması talep edilmektedir.
SAVUNMA ÖZETİ : Usul yönünden, dava konusu işlemin idari davaya konu olacak kesin ve yürütülebilir bir işlem olmadığı, esas yönünden ise; davacının, sahte belge düzenleme nedeniyle incelemeye sevk edilen mükellefler listesinde bulunduğundan özel esaslar kapsamına alındığı, vergi adaletini gerçekleştirmek amacıyla kamu hizmetinin daha hızlı ve etkin işlemesi için idarenin takdir yetkisini kullanması ve düzenleyici işlemler tesis ederek, belirli ve düzenli idare ilkeleri çerçevesinde listeler oluşturması ve mükellefin söz konusu listeye alınmasına ilişkin tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek yürütmenin durdurulması isteminin ve davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Adana 2. Vergi Mahkemesince, dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü:
Dava, davacının özel esaslara tabi mükellefler listesine alınmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Davalı idare tarafından, dava konusu işlemin kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olmadığı ileri sürülerek davanın usulden reddi gerektiği ileri sürülmüş ise de; uyuşmazlığa konu işlemin mükellefin ticari faaliyetini ve ticari itibarını etkilediği ve muhatapları yönünden idari davaya konu kesin ve yürütülebilir nitelikte bir işlem olduğu sonucuna varılmış, davalı idarenin usule ilişkin iddiası yerinde görülmeyerek işin esasına geçilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27/2. maddesinde, Danıştay veya idari mahkemelerin, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilecekleri, uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesinin, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabileceği, yürütmenin durdurulması kararlarında idari işlemin hangi gerekçelerle hukuka açıkça aykırı olduğu ve işlemin uygulanması halinde doğacak telafisi güç veya imkânsız zararların neler olduğunun belirtilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır.
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir hükmüne yer verilmiş; 125. maddesinde de, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu öngörülmüştür.
Anayasa Mahkemesi 22.7.2008 gün ve E:2008/64, K:2008/129 sayılı kararında hukuk Devletini; “...Bütün işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uygunluğunu başlıca geçerlik koşulu sayan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına saygı duyarak bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, Anayasa ve hukuk kurallarına bağlılığa özen gösteren, yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da uymak zorunda olduğu temel hukuk ilkeleri ile Anayasa’nın bulunduğu bilincinde olan Devlettir...” şeklinde tanımlamıştır.
Hukuk Devleti ilkesi; Devletin tüm organlarının üstünde hukukun mutlak egemenliğinin bulunmasını, yasa koyucunun da her zaman Anayasa ve hukukun üstün kuralları ile kendisini bağlı saymasını gerektirir. Bu bağlamda yasa koyucunun yasal düzenlemeler yaparken ki takdiri, sınırsız ve keyfi olmayıp, hukuk devleti ilkeleriyle sınırlıdır
Dava dosyasının incelenmesinden; davacının özel esaslara tabi mükellefler listesine alınmasına ilişkin işlemin; mükelleflerin sınıflandırılmasına izin veren herhangi bir yasa hükmünün bulunmadığı, yasal dayanağı olmadan yapılacak sınıflandırmanın ticari itibarı zedeleyeceği, sınıflandırmanın Anayasa'da güvence altına alınan temel kişi hak ve hürriyetlerine aykırı olduğu iddialarıyla iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İdareler, yasadan yetki almaksızın eylem ve işlem tesis edemeyeceği gibi, tesis etmiş oldukları işlemlerin de yasal dayanaklarını ortaya koymak zorundadırlar. İdarenin kamu hizmetlerinin daha iyi ve etkin şekilde yürütülmesi amacıyla kararlar alabileceği ve uygulayabileceği söylenebilirse de, bunun kişilerin hak ve hukukunu olumsuz yönde etkileyecek ve tamamen keyfi bir şekilde uygulama yapılabileceği anlamında değerlendirmek de olası değildir.
Olayda, sakıncalı mükellefler listesi oluşturulmakla birlikte, davalı vergi dairesince böyle bir uygulamanın yasal dayanağı ortaya konulamamaktadır. Kaldı ki, gerek davalı idarenin gerekse bağlı bulunduğu hiyerarşik üst makamların mükellefleri bu şekilde kategorize edebilmelerine olanak sağlayan hiçbir yasal düzenleme bulunmadığı gibi Anayasada da buna izin veren bir hüküm yer almamaktadır. Bu itibarla yasal dayanaktan yoksun bir şekilde idarenin kendi içinde oluşturduğu bir sınıflandırma ile sakıncalı mükellefler listesi oluşturularak davacının bu listeye kaydedilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Öte yandan, dava konusu işlemin uygulanması halinde davacının ticari itibarının zedelenebileceği, dolayısıyla telafisi güç veya imkânsız zararların doğabileceği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle; davacının yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne, hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceğinden 2577 sayılı Kanunun 27. maddesi uyarınca teminat alınmaksızın yürütmesinin durdurulmasına, 12/03/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan
XXXXXXX
Üye
XXXXXXX
Üye
XXXXXXX
Comments